GİRİŞ
Foça;
Eski Foça idari merkez olmak üzere,
Bağarası, Yeni Bağarası, Gerenköy, Ilıpınar, Koca Mehmetler, Kozbeyli,
Yeni Foça, Yeniköy yerleşim yerlerinden oluşmaktadır. Yüzölçümü 227 km2,
2020 Mayıs ay sonu itibarıyla toplam nüfusu 33.000 civarıdır.
İdari Merkez Eski Foça, İzmir’e
karayolu ile yaklaşık 70 kilometre uzaklıktadır. İzmir’in kuzeyinde; İzmir
Körfezi ve Çandarlı Körfezi’nin arasındaki yarımadanın en büyük koyunda
kurulmuştur. Batı tarafında irili ufaklı adaların oluşturduğu doğal dalgakıran
sayesinde korunaklı bir limandır.
Doğudan batıya uzanan küçük bir
yarımada, Eski Foça’yı bölerek iki liman oluşturur:
Büyükdeniz ve Küçükdeniz limanları.
Karayoluyla gelindiğinde, Eski Foça; birinin ucunda deniz feneri, diğerinin
ucunda İngiliz Burnu olan iki liman, bu iki limanı birbirinden ayıran küçük bir
yarımada ve karşıda adaların oluşturduğu panoramik Foça görüntüsü karşılar.
Günbatımı saatinde gelirseniz Foça’ya; İngiliz Burnu’nun üstünden, açık deniz
tarafında batan güneş, bu küçük yerleşimi daha da çekici kılar.
M.Ö. 190 yılında Padua’lı İtalyan antik
dönem tarihçisi Livius bir körfezin başında yer alan Phokaia’nın konumunu,
Lampter ve Naustathmos adlarıyla anılan iki liman ve bu iki güvenli
limanı ikiye bölen 1000 adım uzunluğunda bir dil şeklinde betimler. Bu betimleme
Eski Foça’yı birebir anlatmaktadır.
Kuruluşu Tunç çağına; 5 bin yıl
öncesine uzanır. Denizcilik, seramik üretimi, zeytincilik, şarapçılık, tuz
ticareti, balıkçılık, taş ocakları; değişik dönemlerde lider olduğu konular
arasındaydı. Halen üretimi benzer ürünlerle devam etmekte. Turizm ekonomisine
katkı sağlayan bir başka ürün olmuş.
Restore edilen ve edilmeye devam edilen
arkeolojik kalıntılarla, mimari öğelerle, binlerce yıldır üretilmeye devam
edilen ürünleriyle Foça, geleneksel kimliğini sürdürmektedir.
Anadolunun tümünde olduğu gibi tarih boyunca göçlerin ve uygarlıkların
yurdu olan doğal ve tarihi güzellikleriyle Foça, ortaklaşmış kültürle yoğrulmuş
insanların yaşadığı bir yerleşim olmaya devam etmektedir.
COĞRAFİ KONUM
Foça,
Türkiye’nin batısında Ege Bölgesinde, İzmir ili sınırları içindeki Gediz
Havzasında yer almaktadır.
Gediz Nehri, Kütahya İl sınırları
içerisinde Murat ve Şaphane Dağları’ndan doğup, Foça Tepeleri ile İzmir’in
kuzeyindeki Çamaltı Tuzlası arasından İzmir Körfezi’ne dökülür. Manisa,
İzmir, Kütahya ve Uşak olmak üzere 4 ilin ve toplamda 21 ilçenin
bölümlerini içine alır. Havza alanı 17.500 kilometrekare ile Türkiyenin
yüzölçümünün yüzde 2.2’sini kapsar. Ana kol uzunluğu 401 kilometre olan Gediz
Nehrinin yıllık su potansiyeli 1.95 milyar metreküptür.
Gediz Nehri’nin
alüvyonlarını geniş bir yelpaze şeklinde İzmir Körfezi’ne doğru yayan
Gediz Deltası Türkiye’nin en önemli sulak
alanlarından biridir. Delta; İzmir’in,
Çiğli, Foça ve Menemen ilçelerini
kapsamakta, Ramsar Alanı, doğal sit,
arkeolojik sit statüleri ile korunmaktadır. Gediz Deltası, ülkemizdeki 13
Ramsar Alanı’ndan biridir.
Gediz Deltası 1998 yılında Ramsar (özellikle su kuşları yaşama ortamı olarak
uluslararası öneme sahip sulak alanların korunması) sözleşmesi listesine dahil
edilmiştir. Delta İzmir’in batı kıyısı boyunca 40.000 hektar alana yayılır ve
Gediz Nehri Ege Denizine ulaşır. Gölcükler, kamış yatakları, tatlı ve tuzlu su
bataklıkları, adacıklar, tarım alanları ve Akdeniz fundalık ve çalılıklarını
içermek üzere çok çeşitli yaşam alanlarına sahiptir.
Ekolojik yönden bol gıdalı bir sulak
alan özelliği taşıyan Gediz Deltası; zengin ve değişik habitatları ile bir açık
hava müzesi işlevi görmektedir. Deltada, bazı kuş türleri için büyük öneme sahip
olan geniş tuz tabakaları mevcuttur.
Gediz Deltası su kuşları ve deniz
kuşları için üreme, beslenme, kışlama ve barınma imkanı sağlamaktadır. Bugüne
kadar 289’u aşkın tür bu bölgede gözlenmiştir. Kış mevsiminde yaklaşık 80.000
sulak alan kuşuna evsahipliği yapar. Bunlar arasındaki 28 tür nesli tehlike
altında listesindedir.
Fotoğraf: Seyfi Gül
Deltada yer alan tuzlalar, sazlıklar,
çayırlar, tepelik ve bahçelik alanlar deltadaki tür zenginliğini arttıran diğer
habitatlardır. Uygun iklim koşulları ve beslenme alanları nedenleriyle su
kuşlarının önemli kışlık konaklama alanıdır.
Alan, çok sayıda kıyı ve su kuşunun göç
yolu üzerinde duraklama ve beslenme için kullanılır. Bu habitatlarda yaşayan
önemli türlere örnek olarak pelikan, flamingo, mahmuzlu, kızkuşu, bataklık
kırlangıcı, karagöz, kızıl şahin, kaya sıvacı kuşu ve gök ardıç verilebilir.
FOÇA YARIMADASI
Gediz Havzası içinde yeralan
Foça Yarımadası, 25.411 ha alanı
kapsamakta ve doğal, arkeolojik ve
kentsel sit statüleriyle korunmaktadır. Aynı zamanda, hem
Önemli Kuş Alanı (ÖKA) hem
Önemli Doğa Alanı (ÖDA)’dır.
Gediz Havzası yerleşimlerine
bakıldığında; Foça’nın İzmir’in tek özel
çevre koruma bölgesini barındırdığı ve
Gediz Havzası’ndaki sivil kültürel yapı
örneklerinin tek başına % 92’sini içerdiği söylenebilir.
Foça ilçesinin batısında yer alan Özel
Çevre Koruma Bölgesi özellikle Akdeniz fokunun (Monachus monachus)
korunması amacıyla 1990 yılında ilan edilmiş olup; 2007 yılında ise sınırları
genişletilmiştir. Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi'nin alan büyüklüğü yaklaşık
71,38 km²'dir.
DOĞAL VE ÇEVRESEL ÖZELLİKLER
Jeolojik ve Topoğrafik
Foça ilçesi ve civarının jeomorfolojik
yapısı, Anadolu’nun kara parçası olarak belirdiği 40 milyon yıldan bu güne kadar
geçirdiği çeşitli aşamalar (aşınma, yıpranma, deniz-kara ilişkisi, çökelme ve
zemin hareketleri vb.) sonucunda oluşmuştur. Bu değişimler şimdi de hali hazırda
devam etmektedir. Genellikle alüvyon üzerine konumlanmış yarım adanın dışındaki
tüm yerleşim alanı ve Foça Kalesi volkanik kayalardan oluşmuştur.
Foça çevresindeki volkanizma yer yer asidik karakterde (Foça tüfü) olmak üzere
erken-orta Miyosen süresince kalkalkalen niteliktedir. Orta Miyosen’de alkalen
nitelikteki basik volkanitlerin faaliyete geçmesine karşın, bölge, daha sonra
oldukça etkin asidik ve ortaç karakterdeki, yüksek potasyumlu volkanizma etkisi
altında kalmıştır. Balabantepe volkanitleri bu çağda oluşmuştur.
Foça ilçesi 1. derece deprem kuşağında
yer almaktadır. Saroz-Erzurum deprem kuşağına paralel birçok fay içeren ilçede
deprem sık yaşanmaktadır. Bu depremlerden 1953 yılında gerçekleşeninde yapıların
bir kısmı orta derecede hasar görmüştür. Depremlerden etkilenmesinde bir diğer
etken, ilçe volkanik yapının etkisi ile engebeli bir arazi yapısı göstermekle
birlikte, alüvyon birikintinin oluşturduğu Gediz Deltası'nın önünde geniş bir
ovanın yanında kurulmuş olmasıdır.
Kıyı morfolojisi açısından başlıca
unsurlar plajlar, kıyı kordonları, tombololar (kumul) ve lagünler ile aktif ve
ölü falezlerdir. Bunlardan en yaygını aktif falezlerdir. Bütün bu yapılar
Kuvaterner süresince oluşmuştur. Tombolo ve lagün kıyı morfolojisinin en iyi
örneği Orak Adası ile Eğri Ada arasında yer alan tombolo ve bunun içinde
gelişmiş olan oldukça küçük boyutlu lagündür.
Fotoğraf: Seyfi Gül
Foça önlerinde bulunan adalar jeolojik
açıdan değerlendirildiğinde volkanik lav, tüf ve bazalt orijinli 6 ada ve küçük
bir kayalıktan, Foça kıyıları ise andezit, bazalt, tüf gibi volkanik orijinli
kayalıklardan meydana gelmiştir.
Denizel Alanlar
Foça İlçesi açıklarında Özel Çevre
Koruma Bölgesi sınırları içerisinde, Orak, İncir, Fener, Hayırsız, Kartdere ve
Metelik olmak üzere 6 ada ve küçük bir kayalıktan oluşan Foça adaları yer
almaktadır.
Bu adalar büyüklük sırasına göre;
·
Orak Adası (93 ha),
·
İncir Adası (18 ha),
·
Fener Adası (14 ha),
·
Hayırsız Ada (5 ha),
·
Kartdere Adası (2 ha),
·
Metelik Adası (1,5 ha)
Aktif olan falezlerden
Orak Adası’nın batı kıyısı boyunca
uzanan Siren Kayalıkları,
Akdeniz
foklarının önemli yaşam alanlarından birisini oluşturmaktadır. Adanın batı
sahilinde bulunan, volkanik püskürtmeler sonucu oluşan Siren Kayalıkları yer
alır. Siren Kayalıkları rüzgar ve
dalgaların etkisiyle bugünkü halini almıştır. Bu oluşum, doğal peyzaj açısından
önemli bir değere sahiptir.
Fotoğraf: Seyfi Gül
Büyük olasılıkla Siren adı, bu garip
şekilli kayaların arasından esen rüzgarın çıkardığı yüzünden buraya verilmiştir.
Antik yazar Homeros’un Odysseia destanında benzer
kayalıklarda, Siren adı verilen yarı kadın yarı kuş yaratıkların
yaşadığına ve büyüleyici şarkılarıyla denizcileri kayalıklara çekip gemilerin
parçalanmasına sebep oldukları anlatılır. Bu kayalıklar bu mitoloji ile
anılmaktadır.
Bölgedeki ikinci büyük adası olan
İncir Adası’nın doğusunda çakıllı bir
kumsal batısında ise 4–5 metre yükseklikte kayalık yarlar bulunmaktadır. İncir
adasında yapılan arkeolojik araştırmalarda bir kısmı Anadolu Ana Tanrıçası
Kybele’ye ait olan 6 kutsal alan belirlenmiştir.
İncir Adası'nın kuzey kıyılarında küçük bir çam ormanı bulunur.
Karaya en uzak ada
Atatürk Adası’dır. Bu ada bir açıdan
bakıldığında Atatürk’ün büstünü andırdığı için bu adla anılmaktadır.
Fotoğraf: Seyfi GÜL
Ekolojik Değerler
Foça’nın biyolojik çeşitliliğinin en önemli unsurları; ‘Doğa ve Doğal
Kaynakların Korunması için Uluslararası Birlik Kırmızı Listesinde
(IUCN-International Union for Conservation of Nature and Natural Resources-Red
List), nesli kritik derecede tehlikede (CR) grubunda olan
Akdeniz Foku; Foça adalarında yaşayan
veya üreyen nesli tehlike altında olan kuşlar, balıklar ve denizlerin oksijen
kaynağı Deniz Erişteleridir (Deniz Çayırları).
KORUMA ALANLARI
Foça,
3.026,22 ha doğal sit ve
63,77 ha doğal-arkeolojik sit alanına sahiptir.
Arkeolojik, doğal, kentsel ve mimari
değerlerin bir arada yeraldığı Foça’da; Eski Foça ve Yeni Foça arasındaki kıyı
bölgeleri ağırlıklı olarak doğal sit, kent yerleşiminin bölümleri arkeolojik ve
kentsel sit kapsamında koruma statüsündedir.
Bölgenin sahip olduğu Doğal Sit,
Arkeolojik ve Kentsel sit statüleri ve Özel Çevre Koruma Bölgesi Statüsü yanı
sıra kısmen askeri bölge olması nedeniyle Askeri Yasak Bölgeler de
bulunmaktadır.
Foça’nın pek çok koruma statüsüne sahip
olması nedeniyle ülkemizin iyi korunmuş kıyı alanlarından birisi olduğu
söylenebilmektedir.
Doğa Koruma
Alanları
ÖZEL ÇEVRE
KORUMA BÖLGESİ (ÖÇKB)
Foça, doğal ve kültürel potansiyeli,
kara tarafındaki topografik-jeomorfolojik yapı ve karakteristikleri, nesli
tükenmekte olan Akdeniz Foku (Monachus monachus)‘nun yaşam ortamı bulması
özellikleriyle ÖÇKB ilan edilmiştir.
Önemli Doğa
Alanı (ÖDA)
Foça yarımadası, Doğa Derneği
önderliğinde ve Conservation International, Birdlife International ve Plantlife
tarafından geliştirilen kriterler çerçevesinde Önemli Doğa Alanı kabul
edilmektedir.
Önemli Kuş
Alanı (ÖKA)
Özel Çevre Koruma Alanı’ndaki adalar
kuşların korunma ve üreme alanlarıdır.
Foça Yarımadası Tepeli karabatak
(Phalacrocorax aristotelis desmarestii), Tavşancıl (Aquila fasciata), Gökdoğan
(Dalco peregrinus), Küçük Sumru (Sterna albifrons) ile Önemli Kuş Alanı
(ÖKA)‘dır.
ARKEOLOJİK VE KENTSEL KORUMA ALANLARI
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Yüksek Kurulu’nun 12.13.1980 tarihli kararı ile Foça, “Birinci Derece Arkeolojik
ve Doğal Sit alanı“ olarak ilan edilmiştir. Sit sınırları 12.7.1983 tarihli
Koruma Kurulu Kararı ile 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu
uyarınca yeniden onaylanmış ve alan “Birinci Derece Arkeolojik Sit” olarak
tanımlanmıştır.
SOSYO-EKONOMİK YAPI
Foça’da günümüzde ekonomi; turizm,
tarım, hayvancılık, balıkçılık ve tarıma dayalı küçük işletmelerle yürümektedir.
İlçenin iç bölge belde ve köylerinde ekonomi tarıma dayalı iken, ilçe merkezinde
çok sayıda memur ve askerin bulunmasından dolayı nüfusun çoğunluğu kamu
sektöründe çalışmaktadır.
Tarım
Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü
bölgelerde ‘ Akdeniz Üçlemesi’ olarak adlandırılan; buğday, üzüm ve zeytin
geleneksel olarak yetişmektedir. Foça’da bu bölgelerden biridir.
Foça’nın geleneksel yaşamında yer alan
tarım, zeytincilik ve balıkçılık, ekonomik olarak da önemli yere sahiptir. Son
yıllarda yeniden üretimine başlanan Foça Karası üzümü yeni bir ekonomik değer
olarak ortaya çıkmaktadır. Foça Zeytinyağı ve Foça Karası Üzümü, Gerenköy
domatesi ve fasulyesi tarımsal anlamda marka olabilecek niteliktedir.
Zeytin
En önemli ekonomik ürün zeytin olup, yağlık ve sofralık olarak yetiştirilip
işlenmektedir. Zeytin ağaçları Foça merkez ve köylerinin hepsine yayılmış olup,
kapsadığı dekar alan olarak Koca Mehmetler ve Yeniköy köyleri başta gelmektedir.
Köylere dağılmış olarak 9 adet yağ fabrikası bulunmaktadır.
Üzüm
Yöreye has Foça Karası üzümü, iri,
mor-siyah renktedir. Vişne ve böğürtlen ana kokularına sahiptir. Milattan önce 6
ncı yüzyıldan bu yana bölgede yetiştirildiği bilinmektedir. 20 nci yüzyılın
başında Yunanistan ve Türkiye arasındaki mübadele sonucu üretimi azalan bu üzüm
türü, 1998 yılında Volkan Sucukçu’nun çabalarıyla tekrar yetiştirilmeye
başlanmıştır. Tekirdağ Bağcılık Enstitüsü ve Manisa Bağcılık Enstitüsü’nün
destekleriyle Foça’nın Bayramderesi Mevkii’nde kurulan Foça Karası üzümlerinden
olumlu sonuç alınmıştır.
İlçede bağlarda diğer üzümler de
yetiştirilmektedir.
Bitkisel Üretim
Tarla ürünlerinde, mısır, pamuk,
buğday, arpa dikkati çeken ürünlerdir. İlçe tarımında sebze bir başka uğraş
alanıdır. Domates, ıspanak, salatalık, pırasa, marul, mantar, biber, patlıcan,
karnabahar, lahana, börülce ve barbunya sıralanabilir.
Meyvecilikte, başta gelen zeytin üretimini,
şeftali, erik, armut, ayva, kayısı, limon, portakal, kavun, karpuz izler.
Balıkçılık
Foça Yarımadası su ürünleri açısından
avantajlı bir konuma sahiptir ve Foça’da balıkçılık önemli bir sektör haline
gelmiştir. Bunun temel sebebi Aliağa İlçesi’nden Gediz Nehri’nin denize
döküldüğü noktaya kadar küçük ve büyük ölçekli koylardan oluşan bir kıyı
şeridine sahip olunmasından kaynaklanmaktadır. Eski Foça ve Yeni Foça’da üçyüzün
üstünde aile geçimini balıkçılıktan kazanmaktadır.
Foça, balıkçılık açısından ekonomik
olarak değerli yaklaşık otuz tür barındırması nedeniyle Akdeniz’de kilit
balıkçılık bölgelerinden birisini oluşturmaktadır.
Foça dönemsel olarak değişiklik
göstermek üzere; barbunya, tekir, orkinoz, kırlangıç, kefal, mezgit, işkine,
kupez, kolyoz, sinarit, pisi, dil, levrek, çinekop, adabeyi, mercan, trança,
çipura, karagöz, sargoz, kalamar, subye, ahtapot, ıstakoz, midye ve karides gibi
balık ve deniz ürünleri birçok ailenin geçim kaynağını oluşturmaktadır.
Büyük ve Küçük Baş
Hayvancılık
İlçede 20 Kanatlı Hayvan İşletmesi, 3
adet kapalı sistem yumurta üreticisi, 1 adet damızlık tavuk işletmesi, 4 adet
açık sistem yumurta üretim işletmesi, 10 adet etlik piliç üreticisi, 195 adet
büyükbaş hayvan işletmesi, 86 adet küçükbaş hayvan işletmesi bulunmaktadır.
Hayvansal ürünler içinde süt, etlik
piliç ve yumurta öne çıkar.
Bağarası ve Yeni bağarası Kooperatifi, bölgenin
sütüyle yoğurt üretmektedir. Foça Yoğurdu olarak tanınan
yoğurt, kalitesi ve doğal üretimi nedeniyle çok talep görmektedir.
Arıcılık
Foça ve yakın çevresinde yapılan diğer bir
hayvancılık faaliyeti de arıcılıktır. 2014 yılı sayımına göre, 1579 adet Fenni
Kovan bulunmaktadır. Püren bitkisi balı aranır niteliktedir.
Turizm
Turizm, Türkiye’nin birçok kıyı
kentinde olduğu gibi Foça ve çevresinde de ekonomik açıdan öneme sahip olan
sektördür.
Eski Foça ve Yeni Foça’da turizm öne
çıkmaktadır. Her iki bölgede de, eski yapıların restorasyonuyla otele ve
restoranlara dönüştürülen küçük ölçekli, sakin, turizm tesislerinin sayısı
giderek artmaktadır.
Balık çeşitlerinin çok olması Foça’nın
balık lokantalarıyla ünlü olmasını da sağlamıştır. Rakı uzun sohbetlerin
içkisidir. Birlikte kullanılan Rakı- Balık sözü Foça’da bir balık lokantasında
sohbetle birlikte dostlarla, aileyle nefis bir
yemeğin özetidir. Son yıllarda Foça Karası şarabının da aranan içkiler
arasına girmesi sevindirmektedir.
Sanayi
Sanayi çoğunlukla tarıma dayalıdır.
Geleneksel demircilik ve ahşap işçiliği çok gelişmiştir. Bu işletmeler kendileri
için oluşturulan küçük sanayi bölgesinde imalat yapmaktadırlar.
KÜLTÜR
Geçmişten Günümüze Foça
Bilinen İlk Yerleşim Tunç Çağında
Phokaia 12 İon kentinden biri olup,
Aiolis bölgesinde yer alır. Kuruluşuna dair pek çok görüş vardır. Göz atalım;
·
M.S. 2 nci yüzyılda yaşamış olan Lidya doğumlu
coğrafyacı ve gezgin Pausanias’a göre, Phokaialılar, bugün hala Phokis dediğimiz
yerden gelmişler, Anadoluya Atinalı önderler Philogenes ve Damon ile birlikte
göçmüşler.
·
Antik yazarlardan Strabon da Phokaia’nın
Philogenes önderliğindeki Atinalılar tarafından kurulduğunu söyler.
·
Antik yazarlara göre Atinalı önderlerin
idaresinde Anadolu’ya gelenler, bölgeye egemen olan Kyme (Aliağa yakınında)
kentinin verdiği izin ile kentlerini kurmuşlar, adını da Phokaia koymuşlar.
·
Yukarıdaki görüşlerden farklı olarak, günümüzde
yabancı ve Türk arkeologların bir kısmı; Arkaik dönemde Batı Anadoluda Lid,
Frig, Aram ve Luvilerin oluşturduğu önemli bir etnik ve linguistik çeşitliliğin
mevcut olduğunu, İon ve Aiol birliklerinin kimliğinin oluşturulmasında Helen
kolonizasyonunun rolünün olduğunu gösteren delil bulunmadığını, Anadolu İon
kültürünün, İonyalıların Lidya, Karya ve Frigler gibi Anadolu kavimlerinin ortak
yaratısı olduğunu kuvvetle savunmaktadırlar. Bu yeni uygarlığın gelişmesinde
Mısır, Fenike, Mezopotamya ile birlikte Hitit ve Urartu etkileri de büyük rol
oynamıştır.
Ayrıca, Ege Göçlerinin niteliğini bir kolonizasyon olarak değil göç olarak
tanımlamak gerektiğini ortaya koymaktadırlar. Kolonileştirmeyi yapan coğrafyanın
sömürgeleştirdikleri topraklardan daha ileri bir kültür ve uygarlık düzeyinde
olması beklenir ki arkeolojik tüm bulgu ve veriler bunun tersini
belgelemektedir. İyonya kültüründeki tanrılar, bilim ve felsefe dahil, tüm
düşünsel ve kültürel başarıların temelleri göçlerden öncesine dayanmaktadır.
İyon şehirlerin birçoğunda baştanrıça Athena’dır. Ancak, Athena’nın Anadolu’nun
ana tanrıçası Kybele’nin devamı olduğunu unutmamalıyız.
·
Üçüncü dönem Foça kazılarıyla elde edilen
veriler, şehrin kuruluşunu Ege Göçlerinden çok öncesine götürmektedir. Bilinen
ilk yerleşimin Tunç Çağı’na yani M.Ö. 3000’lere uzandığı ortaya çıkmıştır. Bu
dönemde kent, modern yerleşimin güneyindeki yamaçların eteklerinde kurulmuştur.
·
Aynı kazılarla ilk yerleşim alanında bulunan
dünya tarihindeki ilk demirci atölyelerinden biri, M.Ö. XI inci yüzyılda
Phokaia’nın uygarlık düzeyi hakkında bilgi vermektedir.
Sonuç olarak, Phokaia şehri, en geç
M.Ö. III. binyıl sonunda kuruldu. M.Ö. XI inci yüzyılda göçlerle gelen Aioller
Phokaia’ya yerleşti: M.Ö. IX. Yüzyılda Teos ve Erythrai’den gelen İonlar
Phokaia’yı bir İon şehri haline getirdiler.
Phokaia’nın bilinen tarihi yaklaşık 5
bin yıl öncesine dayanır.
Kentin İlk Tarihlemesi
Bilinen ilk yerleşim alanı kentin
güneyindeki yamaçlarda idi. Bu alanda yapılan kazılarda elde edilen buluntularla
ilgili yorumlar, arkaik döneme kadar kronolojik sırayla aşağıda belirtilmiştir.
Tunç Çağı (M.Ö. 3000-1200) :
İlk yerleşim alanında ve kent merkezindeki Athena tapınağının altında bulunan
aynı döneme ait seramik buluntular, Phokaia’nın, Eski Tunç Çağında kurulduğu ve
yarımada üzerinde kutsal alanlar, tapınma yerleri inşa edildiği sonucunu
vermektedir.
Ayrıca, Orta Tunç Çağına ait bir duvar
kalıntısı ve seramikler ile M.Ö 14 üncü yüzyıla ait planı belirli bir oval ev
kalıntıları bulunmuştur.
Erken Demir Çağı (M.Ö. 1200 – 1050) :
Bu çağa tarihlenen, M.Ö. XI inci yüzyıl başlarından itibaren kullanılmış olan
dünyanın bilinen en eski demirci
atölyesinin, yarım yuvarlak bir terasın üzerine kurulmuş, at nalı biçiminde
çok sayıda demirci ocağı bulunuyordu. Üzerinde çatısı olmayan bu atölye, hakim
rüzgarlardan yararlanabilmek için kuzeye bakıyordu.
Protogeometrik Dönem (M.Ö. 1050 – 900)
: Bu döneme ait oval evler bulunmuştur. Bu evler Anadolu’da bu
döneme ait olarak bulunan en eski kalıntılardır.
Oryantalizan Dönem (M.Ö. 700 – 650) :
Oval evlerin üzerine inşa edilmiş megaron yapılar bulunmuştur.
Sonradan Athena Tapınağının inşa
edileceği yarımada, ilk yerleşim alanında yaşayan halkın tapım yerlerinin
bulunduğu bir kutsal alan olarak kullanılmaktaydı. Zamanla yerleşim bu kutsal
alana doğru kaymaya başladı. Arkaik dönem sonunda ilk yerleşim alanı terkedildi.
Ege Göçleri, Aioller, İonlar
M.Ö. XII. yüzyılda Anadoluyu ve kurulu
düzeni alt üst eden büyük değişiklikler yaşandı. M.Ö. II. bin yılın başlarından
itibaren Anadoluyu yönetmekte olan Hititler, Balkanlardan gelen kavimlerin
saldırılarıyla M.Ö. 1190 yılında yıkıldı.
M.Ö. 1200’de gerçekleşen Dor Göçleri
Orta Avrupa’dan kaynaklanır. Bazı bilim insanlarına göre bu göçler, Avrupa
halklarının doğuda mevcut yüksek bir kültürün nimetlerinden faydalanmak için,
“Doğuda bükülmeyen mızraklara sahip” uygarlığa ulaşmak için yapılmıştır. Doğuda
gerçekten bu dönemde bükülmeyen
mızraklara sahip bir kavim vardır ve bu kavim Hititlerdir.
Orta Avrupa’dan harekete eden kavimler
Balkan Yarımadası’na doğru inerler. Orada yerleşik durumda olan Dor kavimlerini
yerlerinden ederler. Orta Avrupa’dan gelen kavimlerle güneye inen Dorlar,
Peloponnes’teki (Mora Yarımadası) Miken (Aka) uygarlığını yıkarlar.
Bütün Anadoluyu yerle bir ederek
Mısır’a kadar ilerleyen bu istila hareketinin etkileri Hellas’ta da kendini
gösterdi. Yerlerinden oynatılan Dorların Hellas’ı istila etmesi sonucunda, bu
halkın egemenliğinde yaşamak istemeyen Akhalar’ın kolları olan Aioller ve
İonlar, Hititlerin yıkılmasını da fırsat bilerek, daha önceden ilişkide
bulundukları Batı Anadolu kıyılarına göçmeye başlarlar.
Batı Anadolu’ya ilk gelenler Aiollerdi.
Yunanistandaki Thessalia ve Boiotia bölgelerinden gelen Aioller, Lesbos Adası
ile Batı Anadolu’nun kuzey kesimine yerleştiler. Bu bölge Aiolis adını aldı.
Aiollerden sonra Anadolu’ya gelen
İyonlar ise göçlerden önce Peleponnessos’un kuzeyinde yaşamaktaydı. M.Ö. X.
yüzyıl sonlarında Anadoluya gelen İyonlar, Hermos
(Gediz) ve Meandros (Büyük Menderes) nehirlerinin arasında yer alan
kıyılara yerleştiler ve bölge İyonya olarak anılmaya başladı.
Anadolu’ya göç eden Aiol ve İonlar,
Batı Anadolu’da kıyıya dik uzanan dağ sıralarının oluşturduğu yarımadalar ve
koylar üzerine yerleştiler. Dağların arasında yer alan verimli ovalar ve iç
bölgeler ile ilişki kurumasına elverişli vadilerin sunduğu nimetlerden
yararlandılar. Özellikle İonlar, çok eski bir geleneğe sahip Anadolu kültürleri
ile sinerji yaratarak yüksek bir uygarlığın merkezi haline geldiler. 12 İon
şehrinin oluşturduğu bir birlik kurdular. Hellas’ta ise Dor istilasının
yarattığı karışıklık uzun süre devam etti ve ancak M.Ö. X. yüzyılda yatışmaya
başladı. İyonya’da kurulan uygarlık M.Ö. V. yüzyıla kadar her bakımdan
Hellas’taki kültürlerden üstündü.
En yoğun yerleşim İyonya’da olmuştur.
Phokaia, 12 İyon kentinden biri olup, İon bölgesinin en kuzeyinde yer alır.
İzmir Körfezinden, Mandalya Körfezine kadar uzanan, Khios (Sakız) ile Samos
(Sisam) adalarını da kapsayan bölgeye İyonya denir. M.Ö. 9. Ve 8. Yüzyıllarda
İyonya’da on iki şehir biraraya gelerek siyasi ve dini bir birlik kurmuşlardır.
Bu birliğin merkezi Priene yakınlarındaki Panionion denen kült merkeziydi.
Herodot’un belirttiğine göre, bu on iki İyon kenti; güneyde Miletos, Myndos, ve
Priene, orta bölgede Ephesus, Kolophon, Teos ve Lebedos, Kuzeyde Erithyrai,
Klazomenai, Phokaia ile Samos ve Khios adalarıdır.
Bu kentlerde siyasal ve kültürel yaşam
çok gelişmiş, şehir devleti kavramı ilk burada ortaya çıkmıştır. Anadolu’nun
tabiat bilginleri, ilk filozofları İyonya’dan çıkmıştır. Aslında Fenikeli olan
Anaximenes ve Anaximandros Milet’e gelmişler ve orada ünlenmişlerdir.
Deniz Ticareti ve Uzak Denizler
Göçlerle Anadolu’ya gelen Helenlerin
denizcilik konusundaki bilgi ve tecrübeleri bölgeye yeni bir devingenlik
kazadırdı. Phokaialılar denizcilikte en iddialı şehirler arasındaydı. Gemiler
yapıp M.Ö. VIII. Yüzyılda uzun mesafeli deniz ticareti yaptılar, İyon deniz
ticaretinin yayılmasında önemli rol oynadılar.
Phokaialıların yaptıkları uzun
yolculukların ardındaki ekonomik güdü, gerekli hammaddeleri temin etmek ve
ürettikleri mallara pazar bulmaktır. Sattıkları ürünler, dokuma, zeytinyağı,
şarap, silah, seramik ve mücevher. Dönüş yolunda ise Anadolu’ya kalay ve gümüş
getiriyorlardı.
M.Ö. VII. yüzyılda deniz yoluyla Mısır
ve Mezopotamya uygarlıklarıyla ticaret yapıtlar. Mal alıp satmanın yanısıra bu
ülkelerden öğrendikleri astronomi, tıp, sanat ve edebiyat bilgilerini yurtlarına
taşıyıp uygarlıkta bir sıçrama
yapmayı başardılar.
M.Ö. VII. yüzyılda Phokaialılar ve
Miletoslular kıyılarda koloniler bir başka deyişle ticaret merkezleri kurma
konusunda işbirliği yaptılar. Birlikte Çanakkale Boğazı’nda Lampsakos (Lapseki)
ve Güney Karadeniz’de Amissos (Samsun) şehirlerini kurdular. Bu faaliyetler
sonucunda M.Ö. VI. yüzyılda şehir ekonomik refahın zirvesine ulaştı.
Daha sonra tek başlarına hareket ederek
daha uzak denizlere açılmaya başladılar. M.Ö. 600 civarında Rodanos (Ron) ırmağı
ağzında Massalia (Marsilya) kolonisini kurdular. Akdeniz ve Ron vadisi arasında
aracılıkta bulunan bu ticaret limanı hızlı bir gelişim geçirdi; büyük zenginlik
ve refaha kavuşarak Güney Fransa kıyılarındaki kolonizasyonun başlıca merkezi
oldu. Burada kurulan kolonilerin en önemlisi olarak Nikaia (Nis) gösterilebilir.
Phokaialılar Fransadan İspanya’ya
geçerek Mainake’ye (Malaga) uzanan doğu kıyılarında birtakım Pazar yerleri
meydana getirmişler, hatta Herkül Sütunları’ndan (Cebel-i Tarık) geçerek
Atlantiğe çıkmış ve gümüş madenleriyle ün kazanmış olan Tartessos dolaylarına
kadar sokularak yerli kavimlerle dostça ilişkiler kurmuşlardır.
Herodot, “Phokaialıların uzun mesafeli
deniz yolculuklarını gerçekleştiren ilk Helenler olduklarını, bu yolculukları
yuvarlak ticari gemilerle değil, 500 insan taşıma kapasitesine sahip, 50 kürekli
tekneleri ile yaptıklarını” yazmıştır.
2009 yılında, 360 Derece Tarih
Araştırmaları Derneği, bugünkü Marsilya’nın bulunduğu bölgeye M.Ö. 600 yılı
civarında seyahat etmiş ve şehrin kuruluşunu gerçekleştirmiş olan Phokaialıların
yolculuğunu, o günün koşullarında gerçekleştirmeye karar verdi. Bu proje
kapsamında geçmişte kullanılan teknelerin bir benzeri olarak inşa edilen
“Kybele” teknesi, Foça ile Marsilya arasındaki 1700 millik yolu katederek
hedefine ulaştı.
Phokaialıların kurdukları kolonilerin
sayısı otuza ulaşmıştır.
M.Ö. 750-546 yılları arasında
Phokaia’nın altın çağını yaşadığı biliniyor. M.Ö. 6 ncı yüzyılda ticari
faaliyetleri sayesinde oluşan güçlü ekonomik yapısı ve bunun beraberinde gelen
maddi refah sayesinde kentte bayındırlık faaliyetleri başlar. Athena Tapınağı,
Kybele Açıkhava Kutsal Alanı, Herodot Duvarı olarak anılan şehir surları bu
dönemde inşa edilir. Phokaia bu dönemin en büyük şehirlerinden biri haline
gelir.
Phokaia, Lidyalılardan sonra, ilk
elektron sikke basan ve kullanan kentlerden biridir.
Bu paralar deniz ticareti yoluyla Akdeniz
ve Mısır’a kadar ulaşmıştır.
Üzerinde fok kabartmasının bulunduğu
M.Ö. 600-550 yıllarına tarihlenen bir para British Museum’da sergilenmektedir.
Persler Geliyor
Kent bu gelişimi yaşarken, Anadolu
önemli bir tehlikeyi karşılamaya hazırlanıyordu. Persler, Anadolu içlerine ve
Batı Anadolu’ya doğru ilerlemekteydi.
Bu tehlikeyi gören Phokaia halkı, büyük
kent surlarını inşa ettiler. Herodot’un da sözünü ettiği kent duvarlarının M.Ö.
590-580 yılları arasında inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Ancak antik kaynaklarda belirtilen ve
kent surları üzerinde yapılan kazı sonuçlarının desteklediği buluntularla, kent
surlarının Persleri engelleyemediği anlaşılmaktadır.
M.Ö. 340-330 yıllarında, Anadolu’daki
ilk antik tiyatroyu inşa etmiş olmalarından, Helenistik dönem başlamadan önce
Phokaia’lıların tekrar toparlanıp nispeten parlak bir dönem yaşadığı sonucunu
çıkarıyoruz.
Helenistik Çağ
Büyük İskender M.Ö. 334 yılında Pers
ordusunu yendi ve Phokaia, diğer Batı Anadolu kentleri gibi Makedonya Krallığı
hakimiyetine girdi. İskender’in genç yaşta ölümünden sonra, imparatorluğu
generalleri arasında paylaşıldı ve M.Ö. III. yüzyılın ortalarında batı
Anadolu’ya Bergama Krallığı hakim oldu.
Roma Dönemi
Roma yönetiminin resmen başladığı tarih
olan M.Ö. 120 yılından Phokaia’nın Bizans İmparatoru tarafından Cenevizlilere
tımar olarak verildiği tarih olan M.S. 1275 yılına kadar geçen 14 yüzyıllık
sürede Phokaia ile ilgili fazla bilgiye ulaşılamamıştır.
Bu dönemde kentte seramik üretiminin
önem kazandığı yapılan arkeolojik kazı sonuçlarından bilinmektedir. Farklı
alanlarda pek çok seramik, seramik atölyesi ve seramik çöplüğü kalıntısına
rastlanmıştır. Seramik atölyelerine ait fırınlar ve kil havuzları da
bulunmuştur.
Bu döneme ait çok sayıda duvar
kalıntısı ile taban döşemesi de ortaya çıkarılmıştır.
Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) Dönemi
Roma İmparatorluğu’nun M.S. 395 yılında
doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra, Batı Anadolu’yu da
toprakları içinde bulunduran Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans imparatorluğu
adıyla 1453 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.
Phokaia bu dönemde Trakya Teması
kapsamında bir piskoposluk merkezidir.
Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un
1082 yılında Venedik Cumhuriyeti ile yaptığı anlaşma sonucunda Phokaia ve
civarındaki bazı şehirler Venediklilerin kolonisi haline geldi. Bu anlaşmayla
Venedik’e bir çok bağışıklık ve ayrıcalık tanındı.
Dördüncü Haçlı Seferleri (1202-1204)
sırasında, Istanbul yağmalandı ve bir Latin devleti kuruldu.
1261 yılında Cenevizlilerin de yardımıyla Latin devleti yıklıdı. Latin
Devletine ve Haçlılara destek vermiş olan Venediklilerin Batı Anadolu’daki
hakimiyetini kırmak için Cenevizlileri destekledi. Bu kapsamda, Bizans
İmparatoru Mikail VIII. Palailogos kızkardeşi ile evlenen Cenovalı amiral ve iş
adamı Benedetto Zaccaria ile kardeşi
Manuele’ya, 1275 yılında, Phokaia ve civarını, buradaki şap madeninin işletme
hakkıyla birlikte bir çeşit tımar olarak verdi.
Böylece Phokaia’da Ceneviz dönemi
başladı.
Rakipsiz bir Ticaret: Şap ve Cenevizliler
Ceneviz Beyliği olarak
adlandırabileceğimiz 1275-1340 yılları arasındaki bu yeni dönemde, Foça ve
civarı Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olmaya devam etmiştir.
Şap, o günlerde, kumaş boyama ve deri
tabaklama işlerinde kullanılan vazgeçilmez bir girdiydi. Akdenizde ticaret yapan
Avrupa gemileri dönüş yolunda Phokaia’dan bu malzemeyi alırlardı.
Bizans İmparatorunun bölgede önemli miktarda bulunan şap madeni ihracat
tekelini Cenevizlilere vermesiyle, Phokaia, Ceneviz’in, Ege bölgesi ile Anadolu
arasında ticaretin yapıldığı önemli bir üssü ve ihracat-ithalat limanı oldu.
Şap işletmesi 50 işçi ile başladı ve
zamanla gelişerek 1307 yılında, işletmenin bulunduğu dağın eteğinde, deniz
kenarında İtalyanların söyleyişiyle Foglia Nuova (Yenifoça) isimli bir
yerleşimin kurulmasına yol açtı.
Phokaia’nın Cenevizli Bey’i Bizans
tarafından 1340 yılında azledilip şehir doğrudan Konstantinopolis tarafından
yönetilmeye başladıktan sonra kent, gel-gitlerin yaşandığı karışık bir döneme
girdi.
Osmanlı Dönemi
Fatih Sultan Mehmet, Cenevizliler’in,
Phokaia dahil bazı Ege şehirleri ile Karadeniz kıyısındaki kolonileri içeren
ekonomik imparatorluğuna, yerel halktan da destek alarak son verdi. XV. Yüzyılda
Çeşme, Avrupa ve Anadolu arasındaki transit ticaretin önemli bir merkezi
durumundaydı. Bu devirde Anadolu’nun Çeşme’ye açılan kapıları ise Foça ve Yeni
Foça limanlarıydı.
1580 yılında, Balkanların batısındaki
en önemli ticaret merkezi haline gelen Saraybosna ile ticari ilişki içinde
bulunan limanlardan biri de Foça idi.
XVII. yüzyılda, Foça’nın askeri açıdan
iyi koruma sağlayan kalesi ve topları, korsanlar
yüzünden ticari gemilerin tercih ettiği liman olmasını sağlamaktaydı. Bu
avantajı nedeniyle bu yüzyılda Foça, Anadolu kıyılarında İstanbul ile en fazla
ilişkisi olan İzmir ve Edremit ile birlikte üç li
mandan biridir. İstanbul’a şap, kuru
meyve ve değirmen taşı göndermektedir.
1740 yılında Fransızlara verilen
kapitülasyonlar ile 1838 Ticaret Anlaşması sonrası, Osmanlı dünya ekonomisine
açılmakla birlikte; XIX. Yüzyılda, kentte bir ekonomik canlılıktan söz etmek
zordur. Bu dönemlerde daha çok bağcılık ve buğday üretimi gibi tarımsal
faaliyetlerin ön planda olduğunu görmekteyiz.
Yüzyıl, Tuz Ticareti
XX. yüzyılın başlarında Foça’da mevcut olan sanayi işletmeleri tarım
ürünlerini işlemeye yönelik kuruluşlardı. 1919 yılında 24 yel ve 3 buhar
değirmeni, 17 zeytinyağı, 4 sabun ve 15 şarap ve alkollü içki imalathanesinin
bulunduğu saptanmıştır.
Aynı zamanda, kıyı balıkçılığı ve derin sularda trata tekneleriyle avcılık
yapılır, balıkçılıkta kullanılan maun kayıklar ve tuz nakliye tekneleri
şehirdeki tersanede imal edilmekteydi.
Foça'nın 14 deniz mili güneyinde, Gediz
Nehri'nin ağzıyla İzmir arasındaki Çam (altı) ve Ada yataklarında 52 adet tuzla
bulunmaktaydı. Buharlaşıp kristalleşen tuz, kazmalarla kırılıyor, küreklerle yün
çuvallara dolduruluyordu. Daha sonra Foça’ya, deniz kıyısındaki her biri 100.000
tonluk iki depoya naklediliyordu. Bu depolardan da gemilere yüklenerek ihraç
edilmekteydi.
Birinci Dünya Savaşı ve Anadolu Kurtuluş Savaşı
28 Temmuz 1914’te başlayan Birinci
Dünya Savaşı’na, Osmanlı Devleti 30 Ekim 1914’te resmen girdi. Savaş, Osmanlı
Devleti’nin de içinde bulunduğu İttifak Devletleri’nin yenilgisi ile sonuçlandı
ve Mondros Mütarekesi ile 30 Ekim 1918 tarihinde savaştan çekildi. Mütarekeyi
izleyen günlerde, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasındaki savaş
tutsaklarının değişimi Foça’da yapıldı.
Mütarekeden sonra Paris’te toplanan
Uluslararası Barış Konferansı’nın kararıyla İzmir, 15 Mayıs 1919 tarihinde
Yunanistan tarafından işgal edildi. Bundan bir gün önce ise Foça, Fransızlar
tarafından işgal edildi. 21 Mayıs 1919 günü, Fransızlar Foça’yı Yunanlılara
teslim ettiler.
Birinci Dünya Savaşı’nın galibi İtilaf
Devletleri’nin dayattığı ve Osmanlı Hükümeti tarafından imzalanan Sevr Barış
Anlaşması koşullarını kabul etmeyen Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki ulusal
güçler, Ankara’da bir meclis hükümeti kurarak Anadolu’yu işgal eden güçlere
karşı savaştılar.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle
sonuçlanmasından sonra, tüm Anadolu’da olduğu gibi, Foça‘da da Rumların hemen
tümü Yunanistan’a göç ettiler.
1 Kasım 1922 tarihinde saltanat
kaldırıldı ve Osmanlı İmparatorluğu resmen sonlandı. Günümüzde Foça, 29 Ekim
1923 tarihinde yönetim şekli olarak cumhuriyetin ilanıyla kurulan Türkiye
Cumhuriyeti’nin Ege kıyıları kasabalarından biridir.
Foça’nın bilinen adları
Foça’nın bilinen ilk adı, antik dönemlerde kullanılan Phokaia olarak biliniyor.
Bu adı, Foça adalarında da yaşayan Akdeniz Fok’undan (Phocidae familyası) almaktadır.
Antik dönem yazarları Strabon ve Herodot
eserlerinde Phokaia adını kullanırlar.
Osmanlı döneminde Eski Foça; Karaca
Foça, Foça-i Atik adları kullanılmış. Yeni Foça ile birlikte Foçateyn (= İki
Foça) olarak anılmış.
Yeni Foça’nın adları arasında;
Cenevizliler döneminde Nea Phokaia veya Foglia Nuova; Osmanlı döneminde
kullanılan Yenice Foça, Foça-i Cedid bulunmakta.
Foça, sevimli foklardan aldığı adını
hiç yadsımamış; Phokaia, Foça’ya dönüşerek kullanılmaya devam etmekte.
Foça Halkı
Foça’yı 1455 yılında topraklarına
kattıktan sonra Osmanlı’nın, imparatorluğun başka bölgelerinden Türkleri Foça’ya
yerleştirdiğini biliyoruz. Böylece Foça; Ahıska’dan Yanya’ya, Osmanlı Devleti
sınırları dışından gelen göçmen Türkleri, Midilli, Sakız, Santorini Adalarından
gelerek evlenmek suretiyle kalan veya kışın Uzun Köprü ve Malkara’dan iş bulmak
amacıyla gelen Rumları, Makedonyalı Bulgarları, Musevileri, Ermenileri,
sayfiyeye gelen Fransız, İngiliz asıllı levantenleri, Trata tekneleri sahibi
İtalyanlarıyla değişik ırkların kaynaştığı bir beldeydi.
19. yüzyıl başlarında Foça kasabasının
tahmin edilen nüfusunun yüzde 60’ını Müslümanlar, yüzde 40’ını Rumlar
oluşturuyordu. 19. Yüzyılın ikinci yarısında, Ege adalarından Batı Anadolu
kıyılarına yaşanan yoğun göçler sonucunda çoğunluk Rumlara geçti.
Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı
öncesi ortamda, Batı Anadolu kıyılarındaki Rum nüfusun göçe zorlanması ve Rumeli
göçmenlerinin Foça’ya yerleşmeleri birlikte nüfus yapısı da değişmeye
başlamıştır.
Anadolu Kurtuluş Savaşı sonrası, 1923
yılında imzalanan Yunanistan ve Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan karşılıklı
nüfus değişimi protokolu ile halkların birlikte yaşaması durumu resmi olarak
sonlandırılmış oldu. Rumların yerleştirildikleri yerler arasında; Midilli,
Plomari, Heraklion, Rethymon ve Volos vardı. Foça’ya ise bu dönemde Kavala,
Limni ve Midilli adalarından Türk kökenli göçmenler yerleştirildi. Günümüzde
kökenleri Osmanlı dönemine uzayan ailelerle birlikte Foça nüfusunu
oluşturmaktadırlar. Son yıllarda, şehirlerden ayrılıp Foça’ya yerleşenler nüfusu
arttırmıştır.
1922 sonrası Foçalı mübadillerin
Yunanistan’da kurduğu 2 yerleşim yeri var: Attiki’de Palea Phokea (Eski Foça),
Kalkidikya Yarımadasında, Kassandra’da kurulmuş Nea Phokaia (Yeni Foça).
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Anadolu Uygarlıkları, Ekrem Akurgal
Anadolu Uygarlıkları ve Antik Şehirler,
Selçuk Gür
Antik Anadolu Coğrafyası, Strabon
Aydın Vilayeti Salname ve
İstatistiklerinde Foçateyn Kazası -
Dr. Erkan Serçe / 1998
Batı Anadolu’da Yeni Bir Kaldera: Foça
Kalderası, Mustafa Dönmez, Ali Ekber Akçay ve Ahmet Türkecan / Doğal Kaynaklar
ve Ekonomi Bülteni (2017)
Doğa Derneği
www.doga.org
Ege ve Yunan Tarihi, Arif Müfid Mansel
Eski Çağda Ege Bölgesi, George Bean
Foça, Phokaia, Suzan Özyiğit
Foça Tarihi - Ahmet Vasfi Pekin-2015
Foça Kent Tarihinin Mimari Dokuya
Yansıması – Arzu Yeşilyurt- Yüksek Lisans Tezi
Foça’nın Mirası Şap ve Tuz, Zeki Arıkan
Gediz Bakırçay Havzası Sürdürülebilir
Kalkınma Stratejisi, İzmir Büyükşehir Belediyesi
Özel Çevre Koruma Planı, T.C. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı
Herodot Tarihi, Herodotus
Information Sheet on Ramsar Wetlands
(RIS) – 2006-2008 version
İzmir Kültür ve Turizm Dergisi- Athena
Tapınağı (Foça), Ömer Özyiğit
Kent içi Arkeolojik Alanlarda
Katmanlaşmanın Analizi ve Koruma Sorunları: Foça Örneği, Burcu Taşcı, Eti Levi
Akyüz
Kitab-ı Bahriye, Piri Reis
Roma Tarihi, Titus Livius
Osmanlı Tarihi, Cilt I, İsmail Hakkı
Uzunçarşılı
Seyahatname, Evliya Çelebi
Mütareke ve Yunan İşgali Döneminde Foça
Kazası - Dr. Engin Berber Geçmişten
Günümüze Foça-Uluslararası Sempozyum Bildirisi /Past to Present
Foça-International Symposium Note
Phokaia Kazı Çalışmaları - 1992-2014,
Prof. Dr. Ömer Özyiğit
“16.
Yüzyılda Foça”, Foça üzerine Yazılar, İzmir 1998, Zeki Arıkan